Ve min şerri ğasikın izâ vekab

Ben çocukken kış geceleri çok karanlık, çok sessiz ve çok uzundu. Kömür sobamız akşam olmadan yanar, ancak annem gecenin bir vakti yavaş yavaş sönmeye bırakırdı. Sobanın gürültüsü dindikçe, sessizlik ve karanlık ev ahalisini teslim alırdı. Belli etmemeye çalışsam da korkardım. Evimiz şehrin kenarında, tarlaların, harmanların, Taşlıçay ve Murat nehirlerinin kıyısındaydı. Evin kapısından itibaren karanlık, soğuk ve sessiz bir sonsuzluğun başladığını hayal ederdim hep. Başım yastıkta, korku ile karışık hayallere dalmışken, annemin yatsı namazına başladığını, o güzel sesiyle sûreleri okuduğunu duyardım. Kış gecelerinin beklediğim anı annemin namaz sûrelerini birer birer okuması ve nihayet Felâk sûresine gelmesiydi. Üçüncü ayeti çok severdim; söylemesi güçtü ama söylendiğinde, sanki bütün korkuların bizi terketmesi için verilen bir emir gibiydi. Bu ayeti annemden duyduğumda, dünyada korkulacak hiçbir şeyin olmadığına, annemin ve babamın Allahın yardımı ve izniyle kurduğu bu evde, O’nun karanlığın her türlü şerrinden beni koruyacağına emin bir şekilde yorganı başıma çeker, gözlerimi yumardım.