Neden karpuz sergilerinde lüküs yanar?

Lise bire başladığımda Necati isimli bir arkadaşım oldu. Hesap ağırlıklı klasik matematiğin, düşünce ağırlıklı modern matematiğe yerini bıraktığı bir liseye ve bir seneye girmiştik. Benim zihnime kolayca giren bu elementler, nedense sınıf arkadaşlarıma çok çetrefil geliyordu. Özellikle Necati’ye. Değerim sınıfça hemen anlaşıldı. Ödevlerine yardımcı oldum; açıklamalar yaptım; 15 yaşındaki aklımla karanlık yollara ışıklar tuttum. Necati bana tutundu; başkaları da tutundu ama en çok Necati tutundu. Necati 15 yaşındaydı ama o aile içinde çok hızlı büyümüştü. Başka ihtimal yoktu zaten.

Necati’li ilk yazım bu; biliyorum arkası gelecektir.

Kardeşleri çoktu Necati’nin. Bir kardeşi, okulla falan ilgisi olmayacak kadar bizden büyük, Seyithan’dı. Ne zaman yazıma başlık olan bu İsmet Özel satırını duysam derinden üzüldüğüm olaylar dizisinin kahramanıydı Seyithan.

Bir yaz Seyithan Adana’dan bir kamyon karpuz getirmiş; Abide dediğimiz yerden 50 metre ilerde akan değirmen suyunun yanına dökmüş; lüküs lambasıyla aydınlatılan derme çatma bir karpuz sergisi kurmuştu. Yaz gecelerinde yürümeyi çok severdim. Bu karpuz sergisinin yanından geçerken, yanan lüküs lambasına uzaktan bakar; dibinde yapılan konuşmaları hayal ederdim. Ancak hiçbir zaman orada oyalanıp, onları dinleme cesaretini kendimde bulamadım.

Birkaç hafta sonra bir gün Necati okula gelmedi. Arkadaşlarım bana kara bir haber verdi. Seyithan bir akşam önce karpuz sergisinde lüküs lambasının yarı karanlığında bir arkadaşı ile tartışmış ve akabinde bu düşüncesiz ve zalim arkadaş cebinden çıkardığı bir bıçağı Seyithan’ın kalbine saplamıştı.

Sonraki günler, haftalar Necati ve ailesi için çok acılı günlerdi. Arkadaşımın üzüntüsü kara bir bulut gibi hep üzerinde gezdi. Zaman her acının ilacıdır. Yavaş yavaş, Seyithan’ın acısı azaldı, sanıyorum. Ya da hayatın zorlukları öncelikleri değiştirdi diyelim. Seyithan unutuldu mu? Bir yabancı olan ben bile unutmadım, onlar hiç unutmaz bilirim.

Necati’yle benim bağım hiç kopmadı. Ankara’da Türk Hava Kurumunun okulunda zirai ilaçlama pilotu olmak için okudu; mezun oldu; pilot oldu; evlendi, baba oldu. Dedim ya, daha çok anlatırım Necati’yi. Ama bu hikayenin bir sonu var. Bir gün Ankara’da Necati’yle birlikte iken cüzdanında iki fotoğraf gördüm; bakmak istedim, uzattı. Biri Seyithan’dı, tanıdım hemen. Diğerini tanıyamadım. Kim bu dedim? “Seyithan abimi kalbinden bıçaklayan kişi” dedi. Bir şey söyleyemedim; fotoğrafı geri verdim.

Bir delikanlı abisinin katilinin fotoğrafını cüzdanında niçin taşır? Neden karpuz sergilerinde lüküs yanar, anlıyorsanız; bunu da anlarsınız.