Monte Kristo Kontu

Ağrı Kütüphanesinde ilk okuduğum klasik roman “Monte Kristo Kontu”ydu. Kimse bana önermedi. Daha önce duyduğum bir kitap da değildi. Alparslan İlkokulunu henüz bitirmiştim. Evimizin birkaç yüz metre ilerisindeki okula gidip gelmek çok kolaydı ama artık o dönem kapanmıştı. Ortaokul için Naci Gökçe Lisesinin orta kısmına gidecektim ve orası çok uzaktı. Bir defa gitmiştim ve bana çok yabancı gelmişti. İlkokulum biterken, liseye giden yolun üzerinde Ağrı Kütüphanesi açılmıştı. Yıllar sonra tekrar gittiğimde bana çok küçük gelen o kocaman binaya o zaman hayran kalmıştım. Geniş bir salonu ve inanılmayacak kadar çok sayıda penceresi vardı. Belki de mimar binayı içindeki binlerce kitaplarıyla okuyucularını dünyanın dört bir köşesine ulaştırır diye tasavvur etmişti. Ne güzel bir hayal.

Kitaplara olan merakımı farkeden kütüphane görevlisi, rafların arasında dolaşmama izin verdi. Aslında, kartlara bakıp kitabı kendisinden talep etmek gerekirken, dolaşıp istediğim kitabı alabiliyordum. Zamanla bu kütüphanede Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev gibi yazarları keşfedecektim. Ancak ilk günlerde ansiklopedilere, haritalara, coğrafya kitaplarına, renkli resimli kitaplara bakıyordum.

O günlerden birinde Monte Kristo Kontu’nu gördüm. Derli toplu basılı bir kitap değil de sayfa sayfa fasiküllerin biraraya getirilip, ciltlenmesinden oluşuyordu. Sanıyorum, bir gazete her gün bir kısmını yayınlamış, birileri de toparlayıp, ucuzca ciltlemişti. Hatta zamkı bile normal bir zamk değildi diye hatırlıyorum; galiba hamurdu. O zamanlar manavlar eski gazetelerden kese kağıtları yapar, zamk yerine hamur kullanırlardı. Keşfettiğim Monte Kristo Kontu neredeyse yarım gazete eni ve boyunda, 4-5 kalın kitap kalınlığında ve çok ağır bir şeydi. Kapağında renkli bir resim vardı. Tabii ki hemen ilgimi çekti; onu okumalıydım.

Aldım, masaya getirdim. Taşımak bile zor gelmişti. Başladım okumaya. Beni hızla içine çekip, bir hamlede Edmond Dantes’in hapsolduğu kule içindeki hücreye götürdü! Artık o kuleden kurtulmam mümkün değildi. Kurtulmak isteyen kimdi ki?!

O kitabı okudum, okudum .. bitirmek günlerimi aldı. Her seferinde o kalın ve ağır kitabi rafa geri koymak ve ertesi gün raftan tekra almak harika bir duyguydu. Artık bir kuş gibi bağımsız olmuştum. Mutlak özgürlüğüm vardı. O günden sonraki 6 yıl içinde Ağrı Kütüphanesi bin penceresiyle her seferinde bana başka bir dünyayı izletti. Anlaşılmaz, garip, heyecanlı, korkutucu, sevindiren ve üzen başka başka dünyalar.

Ancak ilk pencerem Monte Kristo Kontu’nun dünyasına açılmıştı.